SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

HUDUD BAHSİ

<< 4457 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ قُسَيْطٍ الرَّقِّيُّ حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عَمْرٍو عَنْ زَيْدِ بْنِ أَبِي أُنَيْسَةَ عَنْ عَدِيِّ بْنِ ثَابِتٍ عَنْ يَزِيدَ بْنِ الْبَرَاءِ عَنْ أَبِيهِ قَالَ لَقِيتُ عَمِّي وَمَعَهُ رَايَةٌ فَقُلْتُ لَهُ أَيْنَ تُرِيدُ قَالَ بَعَثَنِي رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَى رَجُلٍ نَكَحَ امْرَأَةَ أَبِيهِ فَأَمَرَنِي أَنْ أَضْرِبَ عُنُقَهُ وَآخُذَ مَالَهُ

 

Yezid b. el-Berâ, babasının şöyle dediğini rivayet etmiştir.

 

Amcamla karşılaştım. Beraberinde bir bayrak vardı. Ona:

 

" Nereye gidiyorsun?" dedim.

 

"Rasulullah (s.a.v.) beni, babasının karısı ile nikahlanan bir adama gönderdi. Bana, onun boynunu vurmamı ve malını almamı emretti." dedi.

 

 

İzah:

Tirmizî, ahkâm; Nesâî, nikâh; İbn Mâce, hudûd; Dârimî, nikâh

 

Tirmizî bu hadis için " hasen-ğarib" demiştir.

 

Berâ b. Azib'ten rivayet edilen bu hâdise farklı bir­kaç şekilde anlatılmıştır. Yukarıdaki iki naklin yanı sıra, Tirmizi'nin rivayetinde Berâ b. Azib, dayısı Ebû Bürde b. Nigâr ile karşılaştığım söylemiştir. Yine Tirmizi'nin bir rivayeti ile, İbn Mâce'nin rivayetinde dayısı ile karşılaştığı ifâde edilmekte, ama dayısının adı Haris b. Amr olarak geçmektedir. Berâ (r.a) den gelen başka bir rivayette de: "Bize, giden in-/ sanlar uğradılar" denilmektedir.

 

Rivayetler arasındaki bu lâfzî bazı ihtilâflara rağmen, hadisin sıhhati konusunda herhangi bir tenkide rastlamadık. Şevkâni, bu hadisin birçok isnâdla, rivayet edildiğini, bu senedlerden bir kısmındaki râvîlerin, sahih hadislerin râvileri olduğunu söyler.

 

 

İslâmdan önceki cahiliye döneminde insanlar babalan öldüğü zaman geride kalan üvey annelerini bir miras olarak kabul ederler ve onlarla ev­lenmeyi meşru haklan olarak görürlerdi. Ancak İslâm bunu yasaklamış, üvey anne ile evlenmenin caiz olmadığını beyân etmiştir. Bir ayeti keri­mede: "Babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyiniz..." Duyurul­muştur.[Nisa 22]

 

Bu yasağa rağmen, - yasak oluşunu bilerek mi, yoksa bilmeden mi ol­duğunu bilemiyoruz- Bedevilerden birisi, Ölen babasının karısı ile evlen­miş ve Rasulullah (s.a.v.) bu adamı öldürmek ve mallarını müsadere etmek üzere bir heyet göndermiştir. Bazı rivayetlerde, Rasulullah'in bu vazife için, Berâ b. Âzib'in amcası yada dayısını gönderdiği bildirmektedir.

 

Hafız İbn Hacer el-Askalanî'nin, el-Isâbe'de ve İbnu'l-Cevzi'nin Tel­kih'ta bildirdiklerine göre, hadiste anlatılan (babasının karısı ile evlenen) adam, Manzur b. Ebân, kadın da Melike binti Hârize'dir. Ancak bu iddia tenkid edilmektedir. Çünkü babasının karısıyla evlenen şahıs, Rasulullah devrinde öldürülmüştür. Halbuki, Manzûr b. Ebân, Hz. Nebi (s.a.v)'den sonra yaşamıştır.

 

Bu hadisin zahiri, babasının hanımı veya başka bir mahremi ile evle­nen kişinin cezasının ölüm olduğuna delâlet etmektedir. Müctehidlerin bazıları da bu görüşe sahip olmuşlardır. Bazıları ise, her ne kadar kişinin mahremiyle evlenmesi caiz değilse de, bir nikâh şüphesi olduğu için, had olarak Öldürülmeyeceğini, başka bir şekilde cezalandırılacağını, bu hadis­teki Öldürme olayının, mahremi ile evlenmeyi helal sayan kişi ile ilgili ol­duğunu söylerler.

 

Şimdi, bu konuya hayli uzun yer veren Hattâbî'nin sözlerini özetlemek ve mezheplerin görüşlerine işaret etmek istiyoruz.

 

Hattâbî özetle şöyle der:

 

"Bu nikâhın şüphe ile olduğu, bu yüzden haddin düştüğü yolundaki id­dia, gerçekten çok uzaktır. Çünkü şüphe, bazı yönlerden helâla benzeyen bir şeyde söz konusudur. Mahrem olanların nikâhı ise hiçbir şekilde helâl değildir. Her ne kadar buna nikâh denilmekte ise de bu, zinadır. Bu, bir câriye kiralayıp da onunla zina etmeye benzer. Buna icâre denilmesi, onu zina olmaktan çıkarmaz ve ondan haddi düşürmez.

 

Bâzıları, Rasulullah*ıh adamı, babasının karısıyla evlenmeyi helâl gör­düğü için öldürülmesini emrettiğini zannederler. Üveyannesi ile evlenme­yi mubah görerek evlenen kişinin dinden çıkacağını ve cezasının riddet-ten ötürü ölüm olduğunu söylerler.

 

Bu tevil fasiddir. Üvey annesi ile evlenenin öldürülmesini bu şekilde tevil etmek caiz ise, zina edip de recmedilen başkalarını da bu şekilde te'vil mümkün olur. Rasulullah onu, zinayı helâl gördüğü için recmettir-miştir, denilebilir.

 

Bu şekildeki bir tevilin fasid olduğu açıktır. Rasulullah üvey annesi ile evlenen kişiyi- zina ettiği ve annesi hakkındaki hürmeti çiğnediği için oldürtmüştür.

 

Bazı âlimler, mahremini öldürene diyeti artırmışlardır. Bu, Hz. Osman’dan rivayet edilmiştir. Hz. Ali'nin de, ramazanda içki içen birisine hadde ilâveten bu mübarek ayda haram işlediği için yirmi deynek daha vurduğu rivayet edilmiştir.

 

Alimler, mahremi ile evlenen kişiye verilecek ceza konusunda ihtilâf etmişlerdir.

 

Hasenü'l-Basrî, bu şahsa zina haddi gerektiğini söyler. Mâlik b. Enes ve İmâm Şafiî'nin görüşü de böyledir.

 

Ahmed b. Hanbel'e göre adam öldürülür ve malı elinden alınır. İshak b. Râheveyh de aynı görüştedir.

 

Süfyân'a göre evlenme şahidler huzurunda olmuşsa ondan had düşürülür.

 

İmâm Ebû Hanife, adama had uygulanmayacağını, ta'zir cezası verile­ceğini söyler. Ebû Hanifenin iki arkadaşı (Ebû Yûsuf ve Muhammed) ise, haram olduğunu bile bile evlenmişse haddin uygulanacağı görüşündedir­ler."

 

İbn Kûdâme; mahremi ile evlenenin nikâhının bâtıl oluşunda icmâ ol­duğunu ve onunla ilişki kurması hâlinde de ulemânın çoğunluğuna göre had gerektiğini söyler. İbn Kudâme haddi gerekli gören âlimlerden bazı­larının isimlerini sayar. Bunlar, Hasen, Câbir b. Zeyd, Mâlik, Şafiî, Ebû Yûsuf, Muhammed, İshak, Ebû Eyyûb, ve İbn Ebî Hayseme'dir. Yukarı­da, Hattâbî'den naklettiğimiz gibi, İbn Kûdâme de Ebû Hanife ve Sevrî'ye göre, şüpheden dolayı haddin icabetmediğini kaydeder.

 

Haddi gerekli görmeyenlere göre şüphe, cinsî teması mubah kılan şe­yin sureten varlığıdır. O da, nikâhtır. Her ne kadar nikâh batılsa da, had­di düşürecek bir şüphe vücuda getirir. Ancak, şiddetli bir şekilde cezalan­dırılır.